Fiziksel Yetersizliklerin Bireyde Kişilik Gelişimi Üzerindeki Psikolojik Etkileri

Fiziksel Yetersizliklerin Bireyde Kişilik Gelişimi Üzerindeki Psikolojik Etkileri

Fiziksel kusurlar ve organ yetersizlikleri bireyin yaşamı süresince bir takım engeller yaratabilecek unsurlardandır. Fiziksel yetersizliği bulunan bireyler, onları sadece kendi sorunlarına odaklanmaktan uzaklaştıracak ve başkalarıyla ilgilenmeleri doğrultusunda teşvik edecek yardımcı birilerini bulamadıkları takdirde, sürekli olarak fiziksel yetersizlikleri ve hareket etme güçlükleri ile ilgilenerek dikkatini yeterince çevreye yöneltmeyi öğrenemezler. Bu yaklaşım aynı zamanda onların zihinsel gelişimlerini de yavaşlatmakta, bedenlerini sürekli üstünlük konumuna yöneltmeleri ve kendilerini denetlemeleri, akılları için daha da yorucu ve güç bir hal almaktadır. Başkaları ile ilgilenmek için zaman ayırmayarak benmerkezci hale gelen, kendi sorunlarına odaklı bireylerin, toplumsal duygusu ve işbirliği yapma yeteneği yeterli ölçüde gelişmez.

Bireysel Psikoloji Teorisi’nde bu konuyu detaylıca ele alan Alfred Adler’e göre fiziksel yetersizlikler hiçbir zaman kaçınılmaz bir kader anlamı taşımaz. Eğer birey aklını doğru çalıştırarak engellerin üstesinden gelmek için çaba sarf ederse engelli doğmayanlar kadar yüksek bir başarı gösterebilir. Hatta kimi zaman engellerine rağmen gösterdiği başarının, herhangi bir kusuru bulunmayan her türlü avantaja sahip çocuklardan dahi yüksek olması tesadüf değildir. Bu şekilde kusurlarını telafi edebilen bireyler, Adler’e göre toplumun bütününe katkıda bulunmak isteyen ve ilgisi yalnızca kendi üzerine odaklanmamış olan kişilerden oluşmaktadır.[1]

Yetersizlik duygularına sahip kusurlu çocuklar, kendilerini güçlüklerden kurtarıp çevreye katkıda bulunmaya teşvik edilir ve kendileri de bunu isterlerse başarılı olabilirler. Çaba sarf etmeleri gereken üstün bir amaç olduğuna inandıkları takdirde, bu amacın gerçekleştirilmesini kendi engellerinden daha önemli görürlerse cesaretlerini yüksek tutarak motive olabilirler. Diğer bir taraftan yalnızca zayıflıklarından kurtulmakla ilgilenip geride kalan çocuklar, yaşamın yararsız tarafına yönelik hedefler belirleyerek kendilerini bu hedef doğrultusunda motive ederler. Yemek yeme zorluğu, idrar tutamama, gece bağırmaları, sık nefes alma, sürekli öksürük, kabızlık, kekemelik gibi bir takım güçlükleri çeken çocukların birçoğunun aynı zamanda şımarık ve bağımlı çocuklar olduğu, bu sebeple bağımsızlığa ve işbirliğine karşı direndikleri ve başkalarının yardımını istedikleri, çevreye sosyal yetersizliklerini göstererek kendilerini tatmin etmeye çalıştıkları görülebilir. Aile içerisinde yetersizliklerinin üzerine aşırı düşüldüğünü fark eden çocuklar, konuya önem verildiğini gördükçe bunu alışkanlık haline getirerek kendi lehlerine kullanmaya çalışırlar. Adler, bu noktada yalnızca yetersizlikleri telafi etmeye çalışmanın yetmeyeceğini, bunun yanında ancak sosyal duyguyu güçlendirme çabasıyla başarı sağlanabileceğini savunmaktadır.[2]

Hiçbir fiziksel engelin bireyi çarpıtılmış bir yaşam biçimine zorlamadığını savunan Adler, kusurlu organları üzerinde sağlıklı kişilerin yaptığından daha fazla yoğunlaşan ve dikkatini buraya yönelten kişilerde, aklın kusurları yenmenin bir yolunu bulabileceğini ve kusurlu organın böylelikle avantaja dönüşebileceğini belirtir. İlerleme ve buluşların sıklıkla gerek fiziksel, gerekse maddi zorluklara karşı mücadele vermiş kişilerden geldiği, kültüre katkıda bulunan ünlü kişilerin pek çoğunun bozuk sağlıkları sebebiyle sıkıntı çektiği ve bir kısmının ise genç yaşta öldüğü, ressam ve şairlerin pek çoğunun görme kusurlu olduğu düşünüldüğü takdirde, örnekler Adler’in iddiasını desteklemektedir. Kusurları iyi eğitilmiş akıllarla aşabilen bireyler, pek çok sağlıklı kişiden daha başarılı ve yetenekli hale gelmişlerdir.[3]

[1] Adler, A., Psikolojik Aktivite: Üstünlük Duygusu ve Toplumsal İlgi, s. 39.

[2] Adler, A., Sosyal Duygunun Gelişiminde Bireysel Psikoloji, s. 73.

[3] Adler, A.,  Yaşamın Anlamı, s. 23.

 

• Makale Ali Engin Uygur’un “Din Psikolojisi Açısından “Alfred Adler Psikolojisi’nin Değerlendirilmesi” başlıklı yüksek lisans tezinden alıntılanmıştır. Tüm Telif Hakları Saklıdır.